Görebiliyor musun bahtının karasını? Toz pembe gözlüklerle bakılan mavi Dünyanın kara bahtları...Duyabiliyor musun kalleş kahkahaları? Biçare dertlilere atılan o kalleş kahkahaları... Ya kalleşlere kalkan ellerin alkışlar tutmaları, güçsüze kaldırılan ellerin yumruklara dönmesi... Kanamıyor mu gözleriniz tüm bu zulüm dolu Dünyayı izlerken? Sızlamıyor mu vicdanınız tüm bu vicdansızlığa? Eksik dudaklardan dökülen namus fetvaları, kirli gözlere takılan süslü gözlükler, çirkin vücutlara giyilen dekolte elbiseler, boş kalplere okunan sevda şiirleri... Koca bir sahne olmuş kapılarınızın önü. Sürekli değişen bir oyuncu kitlesi olan karışık senaryolarınızla en iyi performansı sergilemeye çalışışlarınız? İzleyicinin kafası karışık, izleyicinin kendi senaryosu daha karışık. Referansları fuhuş yuvaları olanlardan seçilen muhafazakarı oynayacak oyuncular. Aman Tanrım bu ne korkunç parodi. Donuk gözlerden sevgi dolu bakışlar akmasını bekleyen sevgililer sizi. Yüz yıllık kahkaha ve göz yaşı kaynağı bu hayatlar. Bilmem kaç yüz yıl daha perdesiz evlerinizin kapılarının kapılı olmasıyla övüneceksiniz? Ah o iyiye de kötüye de kapalı kapılarınız. Ne yazık pencereleriniz yalnızca kötülere açık.
Bir kalp tembelliği almış gidiyor başını. Sevemiyor kimse kimseyi. Maskelerle sevişen insanlar görüyorum yollarda. Havlayan köpekler de ısırıyor artık. Kediler insanların nankörlüklerinden yakınıyor, köpeklerse sadakatsizlikten. Fareyle düştük bir şarap şişesine gece. İnsanların akıl almaz kemirgen ruhunu anlattı sabaha kadar. O anlattı ben dinledim. Zehirlerini püskürterek seni nasıl uyuşturduklarını ardından kalbini beynini nasıl kemirdiklerini anlattı. Korktum. Korkutucuydu zira. Oysa kim bilir kaç kez kemirildi bedenim ve ruhum insanlar tarafından. Derin sulara daldık, ışık kesilince tek devam etmem gerektiğini söyledi bana. Derinlere yüzdüm. Çok derinlere. Işıksız kuytu sulara.
Çirkin bir ahtapot gördüm gizlenmiş. Ürktüm. Ben ürktüm, o ürktü. Kaçtı derinlere. Ardından döndü. Sulara karışan gözyaşlarımı sildi. En az burası kadar derin mevzular doluydu bu yaşlar. Kalbimi açtım. Çürümüş kalbimi... Görmeliydi balık burcu kalbimden çıkan insansı karanlıkları. "Hangi kalbimi istersin yerine koymak için göğsüne?" dedi. Bir kalple kimseye bağlı kalamayan, sevemeyen insanoğluna bağlı kalabiliyordu bir ahtapot, üç kalple. Sustum. Sustu. Sustuk. Okyanusun dibinde insanlığın buradan daha dipte olduğunu anlattı sabaha kadar. Üç ayrı kalple bir kalple sadık kalabilmenin mümkünlüğünü anlattı. Ah ne büyük parodi! Sevgi titreşimleri suda daha hızlı yayılırmış. Suyla sevişince daha hızlı yeşerirmiş ağaçlar, daha hızlı büyürmüş çocuklar. Okyanuslardayken daha masummuş Dünya. Karalara çıktıkça kirlenmiş kalpler. Karada büyüyen çocuklar ihanet edermiş okyanuslara. İki bacaklı bu hayvanlar hükümdar olmuş dünyaya. Sonra gökten bir karanlık düşmüş. Bir suya bir karaya. Suların derinlikleri kararmış kaçsın sudaki atalar karadakilerden diye. Geceler olmuş karada saklansın kötülükler gecelere diye. Geceleri yutmuş insanlar. Geceler karardıkça insanlar da kararmış. İnsanlar karardıkça kalpler ruhlar simsiyahmış artık. Çiçekler açmış geceleri, gündüz parlamak için kalpler belki aydınlanır diye. Çiçekler harcanmış sahte sevdaların balkonlarını süslemek için. Anlamsız saçlara taçlar yapılmış buketler. Ah ne büyük parodi. Solmuş çiçekler, solmuş hayat.
Herkesin uğursuz deyip hor gözle baktığı oysa yalnızca kendi dünyasında yaşamaya çalışan o yalnız kara kediyim.
Blog Listem
13 Temmuz 2017 Perşembe
11 Temmuz 2017 Salı
Kaç Doğum Sancısına Bedel Bir Ölüm?
Bırakıyorum artık. Başlangıç dediğin sonla aynı şey. Sil her şeyi, herkesi!
Ölüm kelimesinin somutlaşışı karşısında kıvranıyorken umudun varlığını anlatan insanların cehaletini kin dolu gözlerle izliyorum. Üç günün var yalnızca. Dün, bugün ve yarın. Aslında bir gün, anlayacağın. Her gün dünün aynısı. Her saniye bir öncekinin tekrarı. Kalbin durana kadar her kalp atışı bir önceki gibi aslında. Her acı, acıya alışana kadar aynı kanar aslında. Değişen yalnızca teselliler ve insanlar.
Olmuyor! Ne yapsam olmuyor. Kaç teselli, kaç mektup eskitmem lazım bu kan akışına alışmam için. Başlangıçların sonlarla aynı şeyler olduğuna alışmam için kaç torba daha eklenmesi lazım göz altlarıma? Kaç hançer yarasına eşdeğer bu toprak kokusu? Kaç aşk acısı eder bu yokluk hikayesi? Kaç doğum sancısına bedel ölümün kalp ağrısı? Gönülden sen anlarsın, konuş onunla. Bu toprak sevdasıyla yanıp tutuşan gönlümü sen söndür.
Mor sümbüller, beyaz zambaklar bezenip gelinliğiyle gelecek sana. Durduramam O'nu. Sen durdur sen anlat. Kırmızı pabuçlarıyla çimlerde oynamaya gelecek yanına. Üniformanı giy bekle O'nu. Kollarını aç bekle O'nu. Omuzlarında gezdir O'nu. Toprağına kabul et O'nu. Papatya okşar gibi okşa O'nu.
Tut ellerimden getirelim kansız insanlığın sonunu.
Ölüm kelimesinin somutlaşışı karşısında kıvranıyorken umudun varlığını anlatan insanların cehaletini kin dolu gözlerle izliyorum. Üç günün var yalnızca. Dün, bugün ve yarın. Aslında bir gün, anlayacağın. Her gün dünün aynısı. Her saniye bir öncekinin tekrarı. Kalbin durana kadar her kalp atışı bir önceki gibi aslında. Her acı, acıya alışana kadar aynı kanar aslında. Değişen yalnızca teselliler ve insanlar.
Olmuyor! Ne yapsam olmuyor. Kaç teselli, kaç mektup eskitmem lazım bu kan akışına alışmam için. Başlangıçların sonlarla aynı şeyler olduğuna alışmam için kaç torba daha eklenmesi lazım göz altlarıma? Kaç hançer yarasına eşdeğer bu toprak kokusu? Kaç aşk acısı eder bu yokluk hikayesi? Kaç doğum sancısına bedel ölümün kalp ağrısı? Gönülden sen anlarsın, konuş onunla. Bu toprak sevdasıyla yanıp tutuşan gönlümü sen söndür.
Mor sümbüller, beyaz zambaklar bezenip gelinliğiyle gelecek sana. Durduramam O'nu. Sen durdur sen anlat. Kırmızı pabuçlarıyla çimlerde oynamaya gelecek yanına. Üniformanı giy bekle O'nu. Kollarını aç bekle O'nu. Omuzlarında gezdir O'nu. Toprağına kabul et O'nu. Papatya okşar gibi okşa O'nu.
Tut ellerimden getirelim kansız insanlığın sonunu.
10 Temmuz 2017 Pazartesi
KARA KEDİ: Hangisi Daha Acınası?
KARA KEDİ: Hangisi Daha Acınası?: Ah şu boş hayatlarınızı dolu göstermeye çalışışınız, dertsiz başınızla dertli gezişleriniz, karanlık kalplerinizi aydınlık, çamurlu yoll...
Hangisi Daha Acınası?
Ah şu boş hayatlarınızı dolu göstermeye çalışışınız, dertsiz başınızla dertli gezişleriniz, karanlık kalplerinizi aydınlık, çamurlu yollarınızı çayır çimen sanışlarınız...
Bilmezsiniz ki doğduğunun saniyesinden itibaren bir gözünüz hep toprağa bakar. Bilmezsiniz ki yaşamdan çok ölüme yakın geceleriniz, sabahlarınız. Hiç ölmeyecek gibi kirli dilleriniz ve her an sizi öldürecekmişim gibi kinli size gözlerim.
Ah o acılara film kaplı gözlük camlarınız...
Ah o çığlık geçirmez filtreli kulak zarlarınız...
Ah o gözyaşı, sevgi hissetmez kertenkele derileriniz...
Yavrusunu yiyen timsah bile sahte olsa da gözyaşı döker. Ah o kör kalpleriniz...
Ah sizi ikizler, ah sizi delirmemiş zavallı beyinsizler... Delirenlere mi acımalı yoksa tüm bu çaresizliklere sağır, kör akıllılara mı? Hangisi daha acınası?
Siz mi daha kalpsizsiniz, ben mi?
Benim bataklık güllerim mi daha kirli, sizin dilleriniz mi?
Benim sessizliğim mi daha sağır edici, sizin sahte kahkahalarınız mı?
Benim kinim mi daha iğrenç, sizin sahte iyi niyet şovlarınız mı?
Ah! Anlatamazsın.
Bilmezsiniz ki doğduğunun saniyesinden itibaren bir gözünüz hep toprağa bakar. Bilmezsiniz ki yaşamdan çok ölüme yakın geceleriniz, sabahlarınız. Hiç ölmeyecek gibi kirli dilleriniz ve her an sizi öldürecekmişim gibi kinli size gözlerim.
Ah o acılara film kaplı gözlük camlarınız...
Ah o çığlık geçirmez filtreli kulak zarlarınız...
Ah o gözyaşı, sevgi hissetmez kertenkele derileriniz...
Yavrusunu yiyen timsah bile sahte olsa da gözyaşı döker. Ah o kör kalpleriniz...
Ah sizi ikizler, ah sizi delirmemiş zavallı beyinsizler... Delirenlere mi acımalı yoksa tüm bu çaresizliklere sağır, kör akıllılara mı? Hangisi daha acınası?
Siz mi daha kalpsizsiniz, ben mi?
Benim bataklık güllerim mi daha kirli, sizin dilleriniz mi?
Benim sessizliğim mi daha sağır edici, sizin sahte kahkahalarınız mı?
Benim kinim mi daha iğrenç, sizin sahte iyi niyet şovlarınız mı?
Ah! Anlatamazsın.
9 Temmuz 2017 Pazar
Her 21'e Bir Ölüm
Yirmi birleri hiç sevmedim zaten. Her başlangıcın sonun habercisi olduğu gibi bir yirmi bir diğer yirmi bir belasının haberini verdi bana. Her 21'e bir yıkım, her 21'e bir hüsran düştü. Her 21'de bir veda busesi kondurdular avuçlarıma. Her 21'de bir acı, her 21'de bir ölüm... Nasıl büyük yıkımlar bırakacaklarını bu günlerde gelerek göstermişti herkes bana aslında. 21'lerinde... Her ayın 21'inde bir gül soldurdum kalbimde. Her 21 ay dönümünde bir çocuk öldürdüm içimde doğumların şerefine. Her 21'inde 21 kere intihar ettim var olmamın şerefine.
Her yeniden doğuşum 21' li gün dönümlerinde gerçekleşti benim. En büyük lekemi bana bırakacak insanı tanımam yine bir ayın 21'indeydi ve ben yalnızca 18'dim. İlk aşkımın ilk en büyük yalnızlığımın habercisi yine bir 21'iydi ve ben yalnızca 20 idim. Uğursuz geldi bu 21'ler bana hep. Lanetliymiş 21 gidişinle emin oldum.
Beni var eden insanın bir ayın 21'inde ansızın gelişinden belliydi bu ölümcül tehlike. Dünyaya gözlerini açtığın sayıyla dünyaya gözlerini kapattın. 21 Nisan 1970- 21 Haziran 2017... Özledim, bana 21' leri miras bırakan adam.
21' ler baba. 21'inde dünyaya gözlerini açtın ve ben var olacağımı öğrendim. 21'inde dünyaya gözlerini yumdun ve ben yalnızca 21'dim.
Her yeniden doğuşum 21' li gün dönümlerinde gerçekleşti benim. En büyük lekemi bana bırakacak insanı tanımam yine bir ayın 21'indeydi ve ben yalnızca 18'dim. İlk aşkımın ilk en büyük yalnızlığımın habercisi yine bir 21'iydi ve ben yalnızca 20 idim. Uğursuz geldi bu 21'ler bana hep. Lanetliymiş 21 gidişinle emin oldum.
Beni var eden insanın bir ayın 21'inde ansızın gelişinden belliydi bu ölümcül tehlike. Dünyaya gözlerini açtığın sayıyla dünyaya gözlerini kapattın. 21 Nisan 1970- 21 Haziran 2017... Özledim, bana 21' leri miras bırakan adam.
21' ler baba. 21'inde dünyaya gözlerini açtın ve ben var olacağımı öğrendim. 21'inde dünyaya gözlerini yumdun ve ben yalnızca 21'dim.
6 Temmuz 2017 Perşembe
Kirli
Zemin kaydı, eksen kaydı, gönüller kaydı sevdalarından.
Maskeler takıldı, kalpler sahteleşti. Göğüs boşluğunda aniden sızlayacak kalpler bulmak ne zor. Midedeki kelebekleri yılanlar avladı. Saçlar kısaldı rimeller aktı. Küçük bir tebessüm için ne çok harcandı dudaklardaki rujlar, ne çok savruldu sevda şiirleri. Toprak kurudu, ağlayamaz oldu gök. Çatladı kahrından taş toprak. Kuraklaştı vicdanlar. Dudaklar allaştıkça alçaldı verilen buseler. Gözler boyandı kirlendi bakışlar.
Evlerin içleri kirlendikçe bataklığım temiz kaldı. Salon çiçekleriniz solarken bataklığımda güller açtı. Duvarlarımı sarmaşıklar kapladı. Toprağım katiyen kalpleriniz gibi kirli olmayan ancak dudaklarınız kadar kırmızı güllerle doldu. Evlerimi aydınlatırken ateş böcekleri karanlığınızın kirliliği lambalarınızı patlattı. Dar geçitlerim yaylalara, süslü sokaklarınız uçurumlara çıktı. Karanlığım sahillere, aydınlığınız kirli geçmişlerinize çıktı.
Pistlerinizde dansedemiyorsunuz artık. Ayaklarınızı vuruyor süslü rugan ayakkabılar. Ormanlarıma dokunmayın. Temiz topraklarım kirli kalplerinizi kabul etmeyecek kadar. Bu karanlık benim. Aydınlığınızla kirletemeyeceğiniz kadar zifiri. Kalbime dokunmayın. En güzel yalanlarınıza bile kanamayacak kadar kırıldı.
Mezarlıklarım soğuk kirletmeyin sahte sıcaklıklarınızla.
Maskeler takıldı, kalpler sahteleşti. Göğüs boşluğunda aniden sızlayacak kalpler bulmak ne zor. Midedeki kelebekleri yılanlar avladı. Saçlar kısaldı rimeller aktı. Küçük bir tebessüm için ne çok harcandı dudaklardaki rujlar, ne çok savruldu sevda şiirleri. Toprak kurudu, ağlayamaz oldu gök. Çatladı kahrından taş toprak. Kuraklaştı vicdanlar. Dudaklar allaştıkça alçaldı verilen buseler. Gözler boyandı kirlendi bakışlar.
Evlerin içleri kirlendikçe bataklığım temiz kaldı. Salon çiçekleriniz solarken bataklığımda güller açtı. Duvarlarımı sarmaşıklar kapladı. Toprağım katiyen kalpleriniz gibi kirli olmayan ancak dudaklarınız kadar kırmızı güllerle doldu. Evlerimi aydınlatırken ateş böcekleri karanlığınızın kirliliği lambalarınızı patlattı. Dar geçitlerim yaylalara, süslü sokaklarınız uçurumlara çıktı. Karanlığım sahillere, aydınlığınız kirli geçmişlerinize çıktı.
Pistlerinizde dansedemiyorsunuz artık. Ayaklarınızı vuruyor süslü rugan ayakkabılar. Ormanlarıma dokunmayın. Temiz topraklarım kirli kalplerinizi kabul etmeyecek kadar. Bu karanlık benim. Aydınlığınızla kirletemeyeceğiniz kadar zifiri. Kalbime dokunmayın. En güzel yalanlarınıza bile kanamayacak kadar kırıldı.
Mezarlıklarım soğuk kirletmeyin sahte sıcaklıklarınızla.
3 Temmuz 2017 Pazartesi
Eksik Parçalar
Ne kadar karanlıktaysanız renkleriniz o kadar solar. Beyazı da siyahtan ayıramayacak duruma geldiyseniz eğer hoşgeldiniz. Acıları kanatıp yazdığım yazılara mürekkep olunuz.
Herkes yalnızdır içinde biraz. Ne var ki kimse kimsenin yalnızlığını gideremez. Her insan eksiktir. Milyonlarca parça olarak birleşsek de hep eksik bir yanımız kalacak kadar yarımız. Yalnızca bana yara izlerinizi gösterebilirsiniz. Buysa sizi de beni de daha yalnızlaştırır bayım.
Ne yaparsan yap bir kere acı çekmiş insan bir daha yalnızlığını gideremez, tamamlanamaz. Yaptığı her şeyde bir parça daha eksilir. Ve eğer karşısındaki insan onun acılarını görüyorsa yalnızca dökülen parçaları beraber izlerler. Bazı insanların ölmesi için kalbinin durması gerekmez yalnızca sonuçta değil mi? Çok kaybettik. En başta kendimizi kaybettik. Siz de en az gidenler ve vazgeçilenler kadar ölüsünüz artık.
Bambaşka dünyamda kaybolup sadece siyahla seviştiğim hayatta kaybolmak istedim. Karanlıktan çıkmamı söylediler. Karanlıktan çıkmamı söyleyenler beni korkunç karanlıklara ittiler. Ardından hepsi o karanlıklara gömüldüler. Kimi ölüyken kimi hayattayken gömüldü. Gömüldüler işte. Ve onlarla beraber seni de gömdüler. Bu durumu değiştiremezsiniz ama beraber izleriz. Bana yaralarınızı gösterin. Ardından yaramıza damlatılan kezzabın etimizi nasıl delip geçtiğini izleyebiliriz.
Herkes yalnızdır içinde biraz. Ne var ki kimse kimsenin yalnızlığını gideremez. Her insan eksiktir. Milyonlarca parça olarak birleşsek de hep eksik bir yanımız kalacak kadar yarımız. Yalnızca bana yara izlerinizi gösterebilirsiniz. Buysa sizi de beni de daha yalnızlaştırır bayım.
Ne yaparsan yap bir kere acı çekmiş insan bir daha yalnızlığını gideremez, tamamlanamaz. Yaptığı her şeyde bir parça daha eksilir. Ve eğer karşısındaki insan onun acılarını görüyorsa yalnızca dökülen parçaları beraber izlerler. Bazı insanların ölmesi için kalbinin durması gerekmez yalnızca sonuçta değil mi? Çok kaybettik. En başta kendimizi kaybettik. Siz de en az gidenler ve vazgeçilenler kadar ölüsünüz artık.
Bambaşka dünyamda kaybolup sadece siyahla seviştiğim hayatta kaybolmak istedim. Karanlıktan çıkmamı söylediler. Karanlıktan çıkmamı söyleyenler beni korkunç karanlıklara ittiler. Ardından hepsi o karanlıklara gömüldüler. Kimi ölüyken kimi hayattayken gömüldü. Gömüldüler işte. Ve onlarla beraber seni de gömdüler. Bu durumu değiştiremezsiniz ama beraber izleriz. Bana yaralarınızı gösterin. Ardından yaramıza damlatılan kezzabın etimizi nasıl delip geçtiğini izleyebiliriz.
Dehşet ve Sorgu
Uzay... Evren bilimcilerin onca araştırmasına rağmen bunca gereksiz insan yığınının bu Dünyaya, evrene neden geldiğini çözemiyor. Çözmek de zor. Çözebilir miyim bilmiyorum bu Dünyaya geliş amacım ne bilmiyorum. İnsanlığı değiştirmek için mi yoksa sadece acı çekmek için mi bilmiyorum. Bildiğim tek şey kafamda tasarladığım intikamı insanlıktan aldıktan sonra buradan gideceğim. Dehşet ve sorgu... Dünya dehşete düşürecek kadar korkunç bir yer. İnsanlarınsa bu dehşeti nasıl görmediklerini ve mutlu olduklarını sorgulamadan edemiyorum ne yazık ki. Ölen şeyleri seviyorum çünkü bildiğiniz gibi papatyalar ölünce kokar. Hayata tutunmak için savaştım hep. Ama savaşlar iyi değil. Yalnızca öleceğim günü tasarlayarak yaşıyorum şimdi. Sorgulamaktan başka bir şey yapamaz durumdayım. Beni duyup anladıysanız acılarımı anlayacak bir acı birikiminiz var demektir.
Özür Dilerim
Usulca anahtarı çevirdim. Gelen tık sesi ile kapıyı ittim. İçeri girdim. Karanlıktan gelen ayak sesleri benim değilmişçesine O'nunla sohbet etmeye başladım. Silah bulma ümidiyle çekmeceleri kurcaladım. Bulamadım! O'na sordum. Silah olmadığını bıçakla da bu işi halledebileceğimi söyledi. Mutfağa yöneldim. Bıçakların hepsi kirliydi! Bu dünya ne kadar kirliyse aksine o kadar temiz bir ölüm istiyordum. Bıçaklar bu ölüme uygun değildi. Özür diledim ve yere çöktüm.
Masum olduğum dönemlerde masumiyetimi kullanıp onu öldürmelerine izin verdiğim için özür diledim. Göz yaşlarımı boşa akıtıp bugünlerime gözyaşı bırakmadığım için özür diledim. Yaşadığım için yaşamayan herkesten özür diledim ve ben ölüyken gözümün önünde yaşayan herkesten nefret ettim.
Bir ölü olarak tüm ölüler adına toprağa teşekkür ettim.
Allah'a isyan ettim bunca acıya katlanabilecek bünyeler yarattığı için, bunca acı ve haksızlığı var ettiği için. Allah'a teşekkür ettim. İsyan etmek için bir yaratıcıya ihtiyaç duyuyordum...
Sustum, sustum, sustum... Dilimden başka bir şey gelmedi çünkü. Beynimdeki fırtınanın ve kaosun dilimden dökülemeyişinin, gözümden akamayışının acısını çektim. Dilimden, beynimden gözümden ve bu isyana muhtaç olan tüm insanlardan özür diledim.
Ölüydüm; bunu göstermenin bir yolu olmalıydı aynı zamanda bir özür niteliğinde.
Doğru. Tıpkı senaristin kurgusundaki gibi. Sokak başına kendini asmış bir adam ve kucağında tüm insanlık adına bir yazı.
"ÖZÜR DİLERİM"
Masum olduğum dönemlerde masumiyetimi kullanıp onu öldürmelerine izin verdiğim için özür diledim. Göz yaşlarımı boşa akıtıp bugünlerime gözyaşı bırakmadığım için özür diledim. Yaşadığım için yaşamayan herkesten özür diledim ve ben ölüyken gözümün önünde yaşayan herkesten nefret ettim.
Bir ölü olarak tüm ölüler adına toprağa teşekkür ettim.
Allah'a isyan ettim bunca acıya katlanabilecek bünyeler yarattığı için, bunca acı ve haksızlığı var ettiği için. Allah'a teşekkür ettim. İsyan etmek için bir yaratıcıya ihtiyaç duyuyordum...
Sustum, sustum, sustum... Dilimden başka bir şey gelmedi çünkü. Beynimdeki fırtınanın ve kaosun dilimden dökülemeyişinin, gözümden akamayışının acısını çektim. Dilimden, beynimden gözümden ve bu isyana muhtaç olan tüm insanlardan özür diledim.
Ölüydüm; bunu göstermenin bir yolu olmalıydı aynı zamanda bir özür niteliğinde.
Doğru. Tıpkı senaristin kurgusundaki gibi. Sokak başına kendini asmış bir adam ve kucağında tüm insanlık adına bir yazı.
"ÖZÜR DİLERİM"
Nesrin Bıraktım Mezarına
Canan diye ağladılar karşımda. İçimdeki can derdinin acısını çeksinler istedim o an.
Bir Nesrin bıraktım bu gece mezarına. Sen eşim dersin, ben anne, insanoğlu bir başı bükük yaban gülü. Irmaklar akıttım toprağına. Sen nur dersin, ben gözyaşı, insanoğlu bir deli fırtına. Sessiz bir çığlık attım ardından. Kimi sağır oldu haykırışımla, insanoğlu zaten sağırdı bu acılara. Gözyaşlarına kör insanlık, akmamayı öğretti yanaklardan; sulara.
Bir yıldız seçtim senin için gökyüzünden; küçükken senden istediklerim gibi. Sen nasıl veremediysen o yıldızı o gün bana ben de dokunamadım. Baktım. Bakakaldım. Toprağın altına girerken sana bakakaldığım gibi bakakaldım. Sana dokunamadığım gibi dokunamadım yıldıza da.
Kahrolsun tüm bu kurak topraklar dedim. Kahrolsun! Senin girdiğin toprak patlamalı oysa güllerle, papatyalarla. Papatyalar demişken; bilirsin ölünce kokar papatyalar.
Şimdi sen öldün, koktu papatyalar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)