Blog Listem

8 Aralık 2016 Perşembe

Bataklık

                                                         
Sadece eğlenmek için atladığım bir su birikintisiydi. Yalnızca bir su birikintisi… Ne kadar zarar verebilirdi ki diye düşündüm. Batmaya başladım. Battıkça aslında atladığım şeyin bir su birikintisi değil bir bataklık olduğunu anladım. Artık geç kalmıştım bunu fark etmekte. Yüzerek çıkamayacağım kadar çok girmiştim çamurlara. Zira yüzecek gücüm de kalmamıştı. Çırpındım. Kalan son gücüm yalnızca çırpınmama yetecek kadardı. Ama bataklık bu; çırpındıkça battım işte. Sonunda bıraktım kendimi bataklığın o ürpertici kollarına. Salyangozun kumda ilerlemesi gibi yavaşça gömüldüm ve ölümümü beklemekten başka bir şey yapamayacağımı gördüm. O eşsiz ve korkunç ölümün beni de diğerlerini aldığı gibi alıp götürmesini beklemeye karar verdim ve ölene kadar gökyüzünü, yıldızları izlemenin keyfine varacaktım. Madem ölüyor ve tükeniyorum yanımda götürebileceğim ve “Ben de yaşadım!” diyebileceğim bir an olmalıydı.
O bataklık içine ne aşklar ne güzellikler ne masumiyetler çekmişti. İçine aldığı her şey artık ölümden, hastalıktan, acıdan ve hayal kırıklıklarından başka bir şey değildi. Mutluluklarla beslenerek büyüdü. Önce bedenimi içine aldı. Çürümüş bir bedenin içinde solmuş bir kalpti artık içimdeki. Ardından ruhumu emdi. Duygularımı ve mutluluğumu çekti diplerine. Artık buradan kurtulamazdım. Ölümü beklemekten başka ne yapabilirdim ki? Bir mucize çıkarabilirdi beni yalnızca buradan.

Dediğim gibi bir mucize. Tıpkı denizdeki kumlardan kusursuz bir inci yaratan midye gibi. Peki o İnci doğup beni buradan almaya gelirse?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buraya bir şeyler bırak...