Blog Listem

4 Ağustos 2020 Salı

Her Kadın Kendini Doğurmak İster

   Ne çok acı kaldı bize. Ne çok yas var artık tutulacak ne çok ağıt var yakılacak... Merhametsiz yakıcı sevgiler, merhametsiz kalpler, mutsuz yüzler fethetti yeryüzünü. Renkler soldu, kirlenmiş gökkuşaklarında mutluluk arıyor insanoğlu. Ne yazık efsane aşklar öldü, aşk kırıntılarını sevda diye basıyor bağrına umudu yitmiş olanlar. Tutunacağımız dallar, yılana sarılacağımız denizler bize çok uzak. 
    Kaç asır ağıt yaksak, kül olsak merhamet yağar göklerden kalbimize? Kaç kere kurban olsak sevdaya insaf eder aşka gelir kalpler? Virane şehirler arasında kaldı insanlık. "Bittim!" dedikçe başka bir acı doğurdu anneler. Hiç uğruna yiyip gidecek nice kalpler... Sevdayı kirlettik. Gözyaşlarımız çamur artık!
    Her kadın kendini doğurmak ister. Her kadın kendini şefkatle baştan büyütmek ister. Acısız bir hayat. Kalbini okşayan bir aşk, saçını okşayan bir el, bir tebessüm... Elinden tutan olmasa da çelme takanı olmasın ister. Eteklerinde çiçekler açsın ister kadın. Güller al dudakları anımsatsın ister. Yağmur saçlarını okşasın ister mezarını değil.
    Yağmurda toprak kokusunu içine çeken her kadın mezarı anımsar artık! Eteklerinde çiçekler açan kadınları soldurduk. Al dudaklı kadınları güllerin dikenleriyle parçaladık. Göz yaşlarımız çamur artık! Sevda diye kandırdığımız o bataklıkta öldürdük kadınları.

29 Nisan 2020 Çarşamba

Seni Sevmek Eylemi

İnsanoğlunun elinden çıkmış tüm o gürültüden sahtelikten uzakta ve karanlık, sessiz bir mağaradan yıldızları izlemek kadar eşsiz ruhunda vücut bulmak. Belki sahilde hafif bir esintinin saçlarının arasında gezmesi kadar güzel parmak uçların. Ya da tarifsiz bambaşka bir güzellik. Güneşin bedenimden ruhuma dokunarak tüm benliğimi ısıtması kadar yaşam dolu sana dokunmak... Bir ayçiçeğinin güneşe dönmesi, onda hayat bulması kadar anlamlı, yaşamak isteyen her tohum için toprağa akıtılan can suyu kadar ihtiyaç kalbinde barınmak. Karanlığı unutup umutla yaşamak gözlerinde aşka bakmak. Ömrüm boyunca kalbinde yolculuk yapmaktan daha güzel bir dileğim olamazdı zaten gözlerine maruz kaldığım an. Gerçek olmasına ihtimal veremediğim ama çocukça bir arzuyla beklediğim dileğimdin.

Sonsuza kadar bu dileği yaşamak istiyorum. Çünkü dalkavuk bir kalpten çıkan en naif şey seni sevmek eylemi. Çünkü birlikte olmak istediğim kişi sensin. Birlikte yaşlanmak, birlikte savaşmak istediğim kişisin. Karşısında değil, yanında tüm dünyayla savaşmak istediğim insansın. Yanında ağlamak, yanında gülmek, yanında herkesten sakladığım çocuk olmak istediğimsin. Tüm insanlıktan sakladığım kırılgan kalbimi korkmadan açmak istediğimsin. Gözyaşlarımı silmesini istediğim tek kişisin. Herkesten her şeyden yorulup kaçmak, dinlenmek hatta ağlamak istediğinde aradığın omuz olmak istiyorum sonsuza kadar. Uyandığımda ilk gördüğüm suret seninki olsun istiyorum. Sen eve dönmek istediğimde ilk aklıma gelensin. Yuvam senin ellerin. Hep orada kal. Bir bakış uzağımda.

22 Şubat 2020 Cumartesi

Tenha Bir Kasaba Sakininden...

Uğramıyorsun artık bu kasabaya. Gözlerim değmiyor gözlerine, kim bilir kaç kez battı ve geri doğdu güneş mevsim geçişlerini görmeyeli. Ne çok kırdım da seni böyle umarsızca terkedildim yalnızlığıma. Gökkuşağını siyaha boyadım belki, belki de kırmızı pabuçlarına çamurlar değdi. Bataklığa taşındım farketmeden. Ya da bahçemizi bataklığa çevirdim görmeden. Bilemiyorum.
Bu kasaba iyi gelmiyor artık sana biliyorum. Aynalardan okşamıyorum kaç mevsimdir saçlarını. Baban öpmüyor artık o al al yanaklarını. Hayatın bir bataklık cadısı tarafından ellerinden alındı. Biliyorum. Canın yanıyor, biliyorum. O çok sevdiğin uçsuz bucaksız çimenlere dokunabilme imkanın olmasına rağmen hasretin, biliyorum. Kalbinin atışını hissederken bir o kadar kalpsizsin, özür dilerim. İnsanlar kötü hep söylerdim. Sevmekten vazgeçmedin hep öğütler verirdin. Görüyorum ki sevgiden vazgeçmişsin. Hem de hala severken, sevgin için can atarken sevmekten nefret etmişsin. Kalbini çalan ve yine gökkuşağını karartan o bataklık cadısı olmana sebep olduğumu biliyorum. Özür dilerim kızım. Koşmak için can atarken yürümeye mecalin yok aslen. Ne acı. Ne çok acı... Ne büyük acı... Öldüğünü bilmek... Acıdan kuruyan dudaklarınla öp saçlarımı. Kalan o küçücük sevgin hatrına kısacık saçlarımı okşa, dön bu gece. Dön ya da öl.

18 Ocak 2020 Cumartesi

Ağrı

Radyoaktif bir parçanın gelip ruhunuza yapışması bu. Kelimelerin anlatmaya yetmediği bir kalp ağrısı. Ne bir çift gözün ne tatlı bir sözün yatıştıracağı bir acı. İçeride kırgın bir kız çocuğunun yönettiği canavarım ben. İçimi gören olmadı hiç. Kükrediklerimi duydun, o canavarın içinde ağlarkenki gözyaşlarımsa hiç umrunda değildi. Haklısın bir cenazeyi sevmek nereden baksan zordu zaten. Başlarken görmüştüm sonunu.
Her geçen gün zehirlendik. Panzehirlerimiz içimizdeydi. İçimizi açabilseydik... Zehirlenip bittik.
Şimdiyse tek bir şey için mutluyum. Benim gibi bir tümörden kurtuldun. Kanseri atlattın mı demeliyim bilmiyorum. Ama beni geride bırakıp yürümeye devam edişini görebiliyorum. Bu korkunç canavarsan en azından birimiz kurtulduk. Umarım papatyalar yalnızca sana güzellikleri hatırlatır sevgilim.