Sana dönüyorum. Evet yalnızca sana. Ve yalnızca senin için yaşatıyorum içimdeki gerçek insanlık olgusunu. Kalbim eriyor. Duymuyorlar. Ağlıyorum. Yağmur sanıyorlar. Kalbimden bir fırtına geçse şu okyanuslara korkarım ki dünyanız sular altında kalır. İnsanlığı yok etmekten korkuyorum. Hem nefes alan insanlardan hem de içimden atamadığım o korkunç insansızlıktan korkuyorum. Koca bir paragrafta küçük bir nokta gibiyim. Kimsenin farketmediği ama önemi boyutumun milyarlarca fazlası kadar önem arzeden bir noktayım. Sonsuza kadar önemimi farkedecek birinin çıkmayacağından korkuyorum. Beni görmemelerinden korkuyorum. Geçmişte kaldığı gibi geleceğimde de bu şekilde görülmekten basit bir nokta denilip geçilmesinden korkuyorum. Ne var ki bu önemsizliğe alışıyorum. İçimdeki öfke ve nefretin bebeklere zarar vermesi mümkün.
Kötülüğe evrilmekten korkuyorum. İçimdeki kırmızı pabuçlu kızın beni terketmesinden, incinin değil midyenin ben olduğum sanılmasından korkuyorum.
Sarmaşık mıyım ağaç mı bilmiyorum. Yoksa bir ağaçken sarmaşıklar tarafından öldürülüyor muyum emin değilim. Ya yarınım sonsa? Yahut kalbim asla sevemeyecek kadar taşlaştıysa? Sevmek istiyorum. En fazla seni sevdiğim kadar en az bir çocuk başı okşarken hissettiklerim kadar çok sevmek istiyorum. Kalbimi görsünler istiyorum. Ve gözyaşlarım... Asla akıtamadığım gözyaşlarım. Kızarmış gözlerimi görmeden hissederler mi kalbimin acısını? Kalbimden aklımdan geçenleri anlamak isteyen olur mu?
Kapalı bir sandığım. Hazinem yok. Maun ağacından yapılmış bir sandığım. Karanlık okyanusların dibinde yosun tuttum. Yosunlar sandığın güzelliğini kapatıyor. Sandığı açmak isteyenlerse yalnızca korsanlar. Kimse beni görmüyor.
Kaması kırılmış bir kılıcım. Haddimden keskin hale geldim. Dokunanın parmakları kanıyor. Ama görmüyorlar. Düşmanlarına karşı onları en güzel ben sever korurum.
İnsanlık ölüyor. Kalpler yok oluyor. Görmüyorlar. Ah sevgilim. Kötülüğün dünyasında bizi asla sevmiyorlar.
Babama ithafen... Seni özledim gökkuşağı.
Herkesin uğursuz deyip hor gözle baktığı oysa yalnızca kendi dünyasında yaşamaya çalışan o yalnız kara kediyim.
Blog Listem
12 Ocak 2019 Cumartesi
9 Ocak 2019 Çarşamba
İmkansız
Sızlamadıkça hissetmiyorum artık bir kalbim olduğunu. Eriyor gibiyim. Penceremde eriyip aşağı süzülen karlar gibi. Gökyüzü benim yerime de ağlıyor. Her aşık ölmüyor aşkından her maşuk da haketmiyor aşkı zaten. Yaşadıkları sandıkları aşk çemberine teğet dahi değilken.
İmkansızlığı hissediyorum aynaya baktıkça. Biliyorum. Her şeyi görüyorum. Ama artık istemiyorum.
Kaç sabaha daha uyanacağım bu tokatlarla?
İmkansızlığı hissediyorum aynaya baktıkça. Biliyorum. Her şeyi görüyorum. Ama artık istemiyorum.
Kaç sabaha daha uyanacağım bu tokatlarla?
8 Ocak 2019 Salı
Beklenmeyen Misafir
Kar taneleri mi süzülen saçlarına yıldızlar mı? Yere çarpan her kar tanesinden çıkan çığlıklar tırmalıyor kulaklarımı.
Bakamıyorum gökyüzüne. Ya küserse kirpiklerin bir gün gözlerime? Aldatamam gökkuşağını. Hayır bir mart yağmuru değil dudaklarındaki tebessüm. Bir kar yanığı kadar acıtıyor canımı benden uzak her saniye.
Kış kadar sert soğukların. Ve ben çırılçıplak duruyorum fırtınaların karşısında. Dudaklarımı kesiyor buz parçaların. Sevgilim karda kan tanelerinin dansını keşfediyorum ruhunun kalbime dokunuşuyla. Bilmezdim senden önce kırmızının aşk tarifini en berrak beyazda sergilediğini.
Soyut bir sevda anlatıyorum sana. Umutsuzluğa kapılma. Tek umut sensin artık. Kaybedemem. Sana bir sevgi kanıtlayamam. Ama gözlerini kapattığında gördüğün o karanlıkta yaşat beyaz karlarının arasında süzülen kanlarımı. Öptükçe kalbinden bir damla daha süzülüyor dudaklarımdan yerlerine. Önce üzerime umarsızca yağdırdığın ardından öylece ezip geçtiğin keskin kar tanelerinle sevişip toprağına akıyorlar.
Sana kavuşmak ne büyük haz. Ne büyük nimet saçlarına düşen yıldızları izleyerek uyumak.
Kayıp mısın kazanç mı? Huzur musun tasa mı?
Beklenmeyen misafir? Dokunur muyum topraklarına bir gün vatanımmışçasına. Memleketim ol gurbete razı değilim.
Bakamıyorum gökyüzüne. Ya küserse kirpiklerin bir gün gözlerime? Aldatamam gökkuşağını. Hayır bir mart yağmuru değil dudaklarındaki tebessüm. Bir kar yanığı kadar acıtıyor canımı benden uzak her saniye.
Kış kadar sert soğukların. Ve ben çırılçıplak duruyorum fırtınaların karşısında. Dudaklarımı kesiyor buz parçaların. Sevgilim karda kan tanelerinin dansını keşfediyorum ruhunun kalbime dokunuşuyla. Bilmezdim senden önce kırmızının aşk tarifini en berrak beyazda sergilediğini.
Soyut bir sevda anlatıyorum sana. Umutsuzluğa kapılma. Tek umut sensin artık. Kaybedemem. Sana bir sevgi kanıtlayamam. Ama gözlerini kapattığında gördüğün o karanlıkta yaşat beyaz karlarının arasında süzülen kanlarımı. Öptükçe kalbinden bir damla daha süzülüyor dudaklarımdan yerlerine. Önce üzerime umarsızca yağdırdığın ardından öylece ezip geçtiğin keskin kar tanelerinle sevişip toprağına akıyorlar.
Sana kavuşmak ne büyük haz. Ne büyük nimet saçlarına düşen yıldızları izleyerek uyumak.
Kayıp mısın kazanç mı? Huzur musun tasa mı?
Beklenmeyen misafir? Dokunur muyum topraklarına bir gün vatanımmışçasına. Memleketim ol gurbete razı değilim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)