Tüm çıplaklığıyla karşımda bu gece ölüm. Gel, diyor. "Aradığın o şefkat; O'nu senden aldığım günden beri seni bekliyor. Gel." Ne naif bir çağrı. Sonsuz bir uyku ve sonsuz bir uyanışa davet. "Dilediğin kadar karanlık, dilediğin kadar aydınlık bende. Gel."
Yollarım ardına kadar açık. Kapıyı ilk çalana yapılabilecek en güzel sürpriz. Beklenenler gelmiyor, arananlar bulunmuyor ve zihnim gittikçe bulanıyor. Kaskatı bir kalple gidersem ölüme, vardığım yerde seni bulduğum gibi sevebilir miyim tekrar? Ya sen tutar mısın elimi? Siyah geleceğim sana. Beyazlatır mısın beni? Üstüm başım kir içinde. Temizler misin evinin önünden akan o tertemiz ırmakta beni? Uzun zamandır su içmedim. Şarabından akıtır mısın dudaklarıma?
Korkuyorum. Ölümden değil. Karşına geldiğimde beni sevmemenden. Her karanlık varır elbet aydınlığa. Ama sevgisizlik, öfke daim kalıyor. Ya tutmazsan ellerimi uğradığımda bahçene. Davet etmez misin beni evine? Kalmama gerek yok. Misafirin olsam da olur. Bana bir ağaç gölgesi ver yanında yeter. Dilediğince sularım gözyaşlarımla. Akıtmadım bu iğrenç dünyaya hiçbir damlasını hepsi sana kalsın diye.
Tüm asaletiyle karşımda ölüm bu gece. Bense aciz bir bedenim. Yardım et bana bu gece.
Herkesin uğursuz deyip hor gözle baktığı oysa yalnızca kendi dünyasında yaşamaya çalışan o yalnız kara kediyim.
Blog Listem
26 Mart 2018 Pazartesi
Bir Varmış Bir Yokmuş
Varoluş... Ve o varoluşun getirdiği yok etme dürtüsü. Hiç bitmeyecek sanılan tebessümlerin sonsuza kadar yok oluşu... Bir varken bir yok olmak... Çocuklara anlatıldığı gibi... Bir varmış bir yokmuş.Yanlış. Bir varlıktan arda kalan koca bir yok oluş bu. Bir varlığın yok edilişiyle beraber toplu ruh katliamı. Bir varken bir yok olmaz. Bir gidenin ardından tüm evrenin yok oluşudur olay. İdrak etmek çok zor. Son bir defa elini tutabilmek için tüm kalbinizi verebileceğiniz o ruhun artık olmayışının idrak edilmesiyle varlık kavramını komple yok etmek, tüm dünyayı hatta evreni öldürmektir yok oluş.
Sonsuzluk... Kimi sevdiğinin gözleriyle tanımlar sonsuzluğu, kimi fizik teoremleriyle kimi yaratıcıyla ve ruhla. Yanlış bu kanunlar. Yalan tüm kuramlar ve hipotezler. Herkes kendi sonuna dokunana kadar sonsuz. Masallar mutlu son gelene kadar, yapraklar solana kadar, nefes kesilene kadar, dünya durana kadar, acı alışıp unutulana kadar, mutluluk ilk göz yaşına kadar sonsuzdur. Peki ya yaşam? Nefes kesildiği an mı biter, senin için gözyaşı döken kalmadığında mı? Adını ağzına alan kimse kalmazsa bu evrende işte o zaman.
Sonsuza kadar yaşatabilirim seni. Nefesine dokunamam, nefesine karışamam. Ama sonsuza kadar yaşatabilirim seni. Saniyeler arasındaki o sonsuzluğa sıkıştırabilirim adını. Ve o sonsuzlukta dilediğin kadar ağlayabilirim senin için. Sıfırdan başlar bire gelene kadar, o lanet virgülden sonrasına sonsuz sayı ekler ve dilediğince göz taşı dökebilirim uğruna. Zamanı durdurmak değil yanlış anlama beni. yanlış anlaşılmak değil niyetim. Hep yanlış anladılar beni. Sen anlama. Sonsuzluktan bahsediyorum. Sıfırdan bire geçememekten; orada kalmak, seninle birlikte yok olmaktan ve sana ulaşmak için katedeceğim o sonsuz yolda, sonsuz göz yaşı dökmekten; kederlenmekten bahsediyorum. Zor değil benim için. Varlık yokluğun aynasıdır benim gözümde. Ve sen benim en güzel yansımamsın yeryüzünde inan.
Kaderle keder arasında yalnızca bir harf var. O bir harf ise milyonlarca acı demek. Sen gibi, ben gibi... Birle sıfır arası gibi sevgilim. Kaderden kedere atlattılar. Ve kederden kaderime geri dönmem, sana geri dönmem yalnızca bir saniye, yalnızca bir harf lügatımda. Sözlüğümün sınırlarına ulaştığı fikrindeyim. Bırak sınırları aşıp yanına geleyim. Kederimi sonlandırıp kaderime dokunayım.
Sonumuz gelsin. En güzel masalım... Sonsuzluğum bitsin mutlu sona dokunayım.
Sonsuzluk... Kimi sevdiğinin gözleriyle tanımlar sonsuzluğu, kimi fizik teoremleriyle kimi yaratıcıyla ve ruhla. Yanlış bu kanunlar. Yalan tüm kuramlar ve hipotezler. Herkes kendi sonuna dokunana kadar sonsuz. Masallar mutlu son gelene kadar, yapraklar solana kadar, nefes kesilene kadar, dünya durana kadar, acı alışıp unutulana kadar, mutluluk ilk göz yaşına kadar sonsuzdur. Peki ya yaşam? Nefes kesildiği an mı biter, senin için gözyaşı döken kalmadığında mı? Adını ağzına alan kimse kalmazsa bu evrende işte o zaman.
Sonsuza kadar yaşatabilirim seni. Nefesine dokunamam, nefesine karışamam. Ama sonsuza kadar yaşatabilirim seni. Saniyeler arasındaki o sonsuzluğa sıkıştırabilirim adını. Ve o sonsuzlukta dilediğin kadar ağlayabilirim senin için. Sıfırdan başlar bire gelene kadar, o lanet virgülden sonrasına sonsuz sayı ekler ve dilediğince göz taşı dökebilirim uğruna. Zamanı durdurmak değil yanlış anlama beni. yanlış anlaşılmak değil niyetim. Hep yanlış anladılar beni. Sen anlama. Sonsuzluktan bahsediyorum. Sıfırdan bire geçememekten; orada kalmak, seninle birlikte yok olmaktan ve sana ulaşmak için katedeceğim o sonsuz yolda, sonsuz göz yaşı dökmekten; kederlenmekten bahsediyorum. Zor değil benim için. Varlık yokluğun aynasıdır benim gözümde. Ve sen benim en güzel yansımamsın yeryüzünde inan.
Kaderle keder arasında yalnızca bir harf var. O bir harf ise milyonlarca acı demek. Sen gibi, ben gibi... Birle sıfır arası gibi sevgilim. Kaderden kedere atlattılar. Ve kederden kaderime geri dönmem, sana geri dönmem yalnızca bir saniye, yalnızca bir harf lügatımda. Sözlüğümün sınırlarına ulaştığı fikrindeyim. Bırak sınırları aşıp yanına geleyim. Kederimi sonlandırıp kaderime dokunayım.
Sonumuz gelsin. En güzel masalım... Sonsuzluğum bitsin mutlu sona dokunayım.
10 Mart 2018 Cumartesi
Nasılsın Kadın
Unutmak değil. Hatırlamamak mümkün kılınan bana. Silinmiyor hiçbir yara izi. Benim yaptığımsa dönüp bakmamak oraya. Parmak uçlarımda hissizleșmiș acılarımın hatıraları. Ne yazık ki her dokunduğumda, parmak uçlarım kanıyor. Yara izlerimse mütemadiyen sakin.
Neşesiz bir tebessüm ediyor çehresi yorgun kadının. Soluklan, burası uçsuz bucaksız korku tüneli! Bulursan çıkışı ki zor, belki korkularından arınabilirsin, bir acı daha eklemek şartıyla kafa kağıdına.
Her korkuya bir acı düşüyor. Nasılsın kadın? Yorgunluk seni güçlü kılıyor. İnsan unuttukça mutluluğa varır sandın. Unutmayı bakmamak varsaydın. Bakmadın. Şimdiyse dokunduğun her yara izin parmak uçlarını parçalıyor. Senin dileğin zamanı yok etmekti. Varlığınsa sana koca bir hafıza kaybıyla cevap verdi. Bakmadığın her hatıraya sebepsiz ve acı verici binlerce kan damlası düşüyor. Nasılsın kadın? Dokundukça kanayan parmakların izerinde hissizliği mümkün kılıyor.
Neşesiz bir tebessüm ediyor çehresi yorgun kadının. Soluklan, burası uçsuz bucaksız korku tüneli! Bulursan çıkışı ki zor, belki korkularından arınabilirsin, bir acı daha eklemek şartıyla kafa kağıdına.
Her korkuya bir acı düşüyor. Nasılsın kadın? Yorgunluk seni güçlü kılıyor. İnsan unuttukça mutluluğa varır sandın. Unutmayı bakmamak varsaydın. Bakmadın. Şimdiyse dokunduğun her yara izin parmak uçlarını parçalıyor. Senin dileğin zamanı yok etmekti. Varlığınsa sana koca bir hafıza kaybıyla cevap verdi. Bakmadığın her hatıraya sebepsiz ve acı verici binlerce kan damlası düşüyor. Nasılsın kadın? Dokundukça kanayan parmakların izerinde hissizliği mümkün kılıyor.
1 Mart 2018 Perşembe
Düş Sokağı
Her şeyin başlangıcı olan gecelere, bir gün veda edecek olmamın gerçekliğiyle yüzleşerek bitiriyorum bu geceyi. Hiç aşık olmadım. Hiç cinayet işlemedim. Her şeye başladım. Asla bağımlı kalamadım. Başlangıcı olan her şeyin sonunu gördüm.
Herkese iyi geceler "Düş Sokağı" sakinleri. Çok da yükseklerde olmayan balkonumdan ışığı açık ya da kapalı pencerelerinizi seyrediyorum. Her şeyin başlangıcı olan gecelerle bitiriyorum elimden az önce bıraktığım kitabımı. *"Hızlı yaşadım. Ama genç ölmekten çok, hızlı yaşlandım! Ancak hala hayattayım."* Bunu söylüyor Kinyas. Böyle değildi. Yavaş yaşadım. Olabildiğince uzun çektim her acımı. Ancak zamanı durduramadım. Olabildiğince hızlı yaşlandım. Belki de çürüdüm. Kim bilir belki hayattayım belki de yanılıyorum.
Gündüz vurduğunda yüzüme koca bir siktir çekip acılarıma, devam ettim gülüşlerime. Güneş terk ettiğinde penceremi, tüm acılarımdan özür dileyip yatağıma aldım onları. Ne kadar yavaş olunabilirse o kadar yavaş seviştim her yaramla. Hepsi beni ben yapan körleșmiș hançerlerdi. Her gece tekrar tekrar sapladım karın boşluğuma hepsini, unutmamak için benliğimi. Her acıma sadık kaldım. Hiçbir gözyaşımı boşa akıtmadım. Her damlasını içimde sakladım. Acılarımı o yaşlarla yıkadım kirlenmesinler diye. Çığlık atamayacak kadar gergin o ses tellerime astım hepsini, orada kuruttum. Kadınları resmettim her gece. Yatağımın yanına, duvarlara astım. Her gece o kadınlarla dertleştim. Her birini tek tek ağlattım benim yerime. Kendimi resmettim. O'nu ağlatmadım. Ne kadar kin ve öfke doldurulabilirse bir kadının gözlerine, o kadar doldurdum. Ama asla ağlatmadım.
Şimdiyse perdeli, perdesiz, kokuşmuş ya da ferah odalarınızı seyrediyorum. Kalplerinizi, acılarınızı, aşklarınızı, mutluluklarınızı hayal ediyorum balkonumda.
Kaç kez kirlendiniz? Kaç kez kirli gözyaşlarınızı akıtarak temizlenmeye çalışmak gibi boş çabalara giriştiniz? Kaç kez başarısız oldunuz?
Ziyanı yok! Herkese iyi geceler "Düş Sokağı" sakinleri.
*Hakan Günday-Kinyas ve Kayra
Herkese iyi geceler "Düş Sokağı" sakinleri. Çok da yükseklerde olmayan balkonumdan ışığı açık ya da kapalı pencerelerinizi seyrediyorum. Her şeyin başlangıcı olan gecelerle bitiriyorum elimden az önce bıraktığım kitabımı. *"Hızlı yaşadım. Ama genç ölmekten çok, hızlı yaşlandım! Ancak hala hayattayım."* Bunu söylüyor Kinyas. Böyle değildi. Yavaş yaşadım. Olabildiğince uzun çektim her acımı. Ancak zamanı durduramadım. Olabildiğince hızlı yaşlandım. Belki de çürüdüm. Kim bilir belki hayattayım belki de yanılıyorum.
Gündüz vurduğunda yüzüme koca bir siktir çekip acılarıma, devam ettim gülüşlerime. Güneş terk ettiğinde penceremi, tüm acılarımdan özür dileyip yatağıma aldım onları. Ne kadar yavaş olunabilirse o kadar yavaş seviştim her yaramla. Hepsi beni ben yapan körleșmiș hançerlerdi. Her gece tekrar tekrar sapladım karın boşluğuma hepsini, unutmamak için benliğimi. Her acıma sadık kaldım. Hiçbir gözyaşımı boşa akıtmadım. Her damlasını içimde sakladım. Acılarımı o yaşlarla yıkadım kirlenmesinler diye. Çığlık atamayacak kadar gergin o ses tellerime astım hepsini, orada kuruttum. Kadınları resmettim her gece. Yatağımın yanına, duvarlara astım. Her gece o kadınlarla dertleştim. Her birini tek tek ağlattım benim yerime. Kendimi resmettim. O'nu ağlatmadım. Ne kadar kin ve öfke doldurulabilirse bir kadının gözlerine, o kadar doldurdum. Ama asla ağlatmadım.
Şimdiyse perdeli, perdesiz, kokuşmuş ya da ferah odalarınızı seyrediyorum. Kalplerinizi, acılarınızı, aşklarınızı, mutluluklarınızı hayal ediyorum balkonumda.
Kaç kez kirlendiniz? Kaç kez kirli gözyaşlarınızı akıtarak temizlenmeye çalışmak gibi boş çabalara giriştiniz? Kaç kez başarısız oldunuz?
Ziyanı yok! Herkese iyi geceler "Düş Sokağı" sakinleri.
*Hakan Günday-Kinyas ve Kayra
Kaydol:
Yorumlar (Atom)