Dönmeyecek bir gemi...
Onca söz, onca bağırış, belki binlerce sessiz çığlık... Hangisi değdi sana bilmiyorum. Biri bile dokundu mu kalbine? Hep gitmek istediğin yerde misin şimdi?
Çiçeklerini aldım. Cennetten gelmiş o her bir taç yaprağı göstermesem de gözyaşlarımla suladım. Özledim tekrar. Her seferinde bir öncekinden daha çok... Rüyalarıma gelmeyi unutma olur mu? Değiştim. Tükenmemiş ama zorla sandığa kapatılmış bi şeyler var sanki içimde. Hissediyorum. Odaklanamıyorum. Düşünmek istemiyorum, bazen düşünmediğimi sanıyorum. Sevemiyorum. Ya da öyle sanıyorum. Belki de gerçekten sevmiyorum. Ve sevilemiyorum. En aydınlık günüm bulutlu bir Eylül akşamı gibi. Mutluluklar hep yarım. Bilmiyorum bazı sözlerimi tutabilecek miyim sana. Bir gün kalbim denk gelir mi birine bilmiyorum. Hiçbir beklentim yok artık insanlıktan. Ya da bir gün biri beni sevmeye değer bulur mu senin gibi onu da bilmiyorum. Her gecenin sabahı vardır derdin. Ben o sabahı görür müyüm bilmiyorum. Yalnızca kalbim seni özlüyor.
Saçlarına beyaz kır papatyaları düştü mü? Sahi kaç yaşında oldun? Gittiğin 5 yıla kaç ömür sığar bilmiyorum. Hesabını yapamıyorum. Son bakışından beri yelkovanım hareket etmiyor.
Özlersen uzan yanıma. Rüyalarıma girmeyi unutma. Ben hala o istiridyenin içinde seni bekliyorum. İnci olmayı bekliyorum.
Alıntı değilse eğer mükemmel sözler.
YanıtlaSilAlıntı yoktur. Teşekkür ederiz.
SilGeri dönen kartpostallar kadar yakındır sözler, bağırışlar ve sessiz çığlıklar sahiplerine.
YanıtlaSilSahi… Hem neden dokunmalı ki kalbe ?
Ya da görece hangi iadeli taahhütlü söz dönememiştir ki geriye…
Peşi sıra dökülen hangi gözyaşı…
Pekiştirilip içerisine koca koca anlamlar yüklenen küçücük kelimeleri ve soldurmadan alınan çiçekleri ve hangi ölümlülüğü taze bırakmıştır ki ?
Değiştin mi gerçekten… ?
Yoksa hala değişmekten uzak, geçmişe dönüp baktığında, yaptığın hataların acılarından çok…
Saçmalık ve anlamsızlıklarına ait tebessümleri mi kaldı yüzünde ?
Belki de hala seviyorsun… ya da seviliyorsun… ya da öyle sanıyorsun.
Belki de eylülleri yağıyordur artık yaz yağmurları…
Dedim ya… belkide yağmur yağıyor sanıyorsun, takvimler yırtıldı belki… unutuyorsun…
Ya da bir bakmışsın kar yağıyormuş,
Saçlarına düşen kır sandığın karlarmış belki…
Her şeyi bir kenara bırak…
Ve bana sorma neredeyim diye…
Dipsiz yitmiş kuyuların evvelindeyim.
Sorma işte …
Terkedilmişliğin son nefesindeyim.
Sorma…
Bilsende gelmeyeceğin…
Gölgesi sana izdüşen
Yerlerdeyim.
Diyen şairin…
Üşümüş ellerinde hatıralarına sarılmaktan farksız sıkı sıkı tuttuğu o küçücük inci gibi gör rüyalarını…
Geri dönen kartpostallar…
SilNe kadar tanıdık bir benzetme.
Bazı cümleler zamanın pullarını yırtar,
Ama dönmekten de, düşmekten de geri kalmaz.
Belki de bazı dokunuşlar, yara değil…
Hatırlanmak kadar hafif,
Unutulmak kadar ağırdır…
Senin kelimelerinde bir gölge var
Sanki tanıdık bir hissin, başka bir zamandaki yansıması gibi.
Ne tuhaf…
Kimin dokunduğunu bilmeden,
O dokunuşun izini sürüyor insan.
Bir iz bıraktın burada…
Belki de bir şiirin, belki bir suskunluğun sesiyle.
Teşekkür ederim.
Bu kadar içten, bu kadar derin ve bu kadar “orada” olan bir yorum için.
“Gölgesi sana izdüşen yerlerdeyim.” demişsin ya…
Belki biz de kelimelerimizle birbirimize düşen gölgelerizdir, kim bilir…
Eğer bir gün daha fazlasını anlatmak istersen,
Buradayım.
🍂
Gel seninle bir düşünseline dalalım…
SilOrada bazı cümleler yine zamanın pullarını yırtsın ve fakat…
Hem dönmekten hem de düşmekten geri kalsın.
Cümlesi toplanıp o pulların…
Her biri yerle yeksan yaraların hatıralarına yağsın…
Unutulmaya bir ad koyalım mesela…
Bizleri tanıyan son insanlar öldüğünde… hiç yaşamayacak olmamıza rağmen bu dünyada…
O ad yıldız ışığında saklı kalsın.
Düşünseli bu ya hani…
Masallar gibi işte.
İyi ve kötü tüm hayaller bir araya gelsin.
Öyle ki… benim kelimelerimde bir gölge olsun. Sanki tanıdık bir hissin, başka bir zamana yansıması gibi.
Düşünseli ya bu işte…
Kurmadan önce aklından geçirdiğin her cümle bende şekillensin…
Buraya bıraktığım iz olsun.
Gel seninle bir düşünseline dalalım…
Teşekkürünün en güzel ricası burada olsun vesselam.
İçtenliğim, ezcümle senden sebep şekillenen, aklından geçenler olsun.
Herkes kendi yaşadığı kadar
Herkes kendi bildiği kadar
Herkes kendine düşen kadar
Öldürsün zamanı.
Ben susayım… zaman anlatır.
Ben istemeyeyim… kader istetir.
Ve gel gelelim
Kelimelere sığmaya çalışan bu anlatıya inat…
Gel seninle bir düşünseline dalalım.
Size sizinle cevap vermek istedim sevgili okur.
Sil"Herkes kendi yaşadığı kadar,
Herkes kendi bildiği kadar,
Herkes kendine düşen kadar..."
İyi dinlenceler dilerim.