Blog Listem

30 Ağustos 2018 Perşembe

Depo

    Boş ve loş bir depodayım. Bodrum kat. Sağ taraftaki; camı kırık, demir parmaklıkları olan küçük pencereden sızan ışık sayesinde etrafı izliyorum. Yerler ıslak. Tavandan kirli sular sızıyor. Kötü bir insanın kalbi kadar kötü bir koku var. Her yer kan ve pislik. Merhametsiz bir ruh kadar korkutucu. Günahın verdiği özgürlük hissi kadar benimsenmiş bir depo.
    Sol arkamda karanlık koridora açılan demir kapı var. ... Demir değil. Demir kapı benim. Çıkamıyorum depodan. İki adım daha ilerliyorum. Önümde dikdörtgen orta boylarda bir ayna var. Aynada bir ben göremiyorum. Yokum. Önümde üç kişi var. Göremiyorum. Sol arkamda bir kadın. Omzumdan tutmuş içindeki sevgiyi bana aktarırcasına sırtımı okşuyor. Sağa doğru depo genişliyor. Hemen ileride sağda bir kadın daha. Dizlerinin üzerine çökmüş başını yere yaslamış yalvarıyor. Huzurlu görünüyor. İçine giriyorum kadının o bedenden çıkmak icin yalvaran ve çırpınan bir ruhu var. Kendi katili ya da kendi kurtarıcısı olmak için yalvarıyor. Ne denirse artık...
     Saçlarımı kestim. Daha iyi bir idam ipi bulamazdım kendime. Kendi katilim yine ben olacaktım. Olur öyle. Bazen kendi ölümümü tasarlarım. Bazen kendi ölümümü görürüm. Bazen başkalarını öldürürüm. Burası illegal dosyaları kendimce legal hale getirdiğim vicdan azabımı kitleyip çıktığım hapishanem. Burası benim depom.
     Pencereden kalın bir zincir geliyor içeriye. Zincirin kelepçesi boynumda. Zincirlenmișim. Zincirin ucu beni kurtuluşa çağırıyor. Ne var ki yanlış yolda. O bile kapımı kıramamıș. Pencereden gelmiş bana. Işıktan gelmiş. Ama ışığın önü kapalı. Merdivenim de yok. Yetişemem.
     Işık karanlıktan korkuyor. Refah bana gelmek için dara düş diyor. Ne var ki ışık kendini karanlıkla, refah da kendini darlıkla boğmak istemiyor. Depoda yalnızsın.